Cemaat çevresine doluşmuş, masif ceviz tahtadan ağır tabutu tutuyor gibi yapıyor, yükü omuzlarına almış dört beş zavallı da ölümün acımasız ağırlığı altında iki büklüm eziliyordu. Birden bir kıpırtı oldu. Sağ arka taraftaki adam dengenin bozulduğunu görüp biraz kalkındı. Toparlanmışlardı ki bir daha sarsıldı tabut ve bir “Iıhhı!” sesi eşlik ederek bu dengesizliği kat be kat perçinledi.
“Nooluyo be!” dedi şişkoca bir adam.
Ve diğerleri cevap veremeden birden tepelerinde korkunç bir debelenme yaşandı. Tabutun çatırdayarak açılmasıyla, insanların onu bırakıp kaçışması aynı ana denk geldi ve yere çarpınca kapak bir başka yana savrulup bembeyaz, şaşkın suratıyla ayağa kalkmak için uğraşan ölüyü açıkta bıraktı.
“Öhhö höh,” diye bir ses çatallanarak havaya yayıldı. Kalktı o. Rengi gitmiş ellerini öne kaldırarak yürüdü, tabuttan çıkıp. Dualar, korku dolu haykırışlar gırla gider ve herkes önünde kıçlarına neft yağı sürülmüş gibi kaçışırken hızlandı. Sonra birden, dizleri korku içinde titreyen, her yanına ter yürümüş, gözleri dehşetin korkunç soluğuyla nemlenmiş o gariban polisle karşılaştı.
Zangırdayan elin sımsıkı yapıştığı silah tam burnunun ucundaydı. Konuşmak istedi, ama bir kez daha, garip bir homurtudan başka bir şey çıkmadı boğazından.
Ve patlayan silah kesiverdi sesini.
Bayılan polis iki kez ölen adamla aynı anda düştü yere.
Böylece pek de bir şey değişmemiş oldu. Ölüyü tekrardan tabuta koyup mezarlığa yollandı kalabalık. Sadece biraz sinirleri bozulmuştu...
5 Şubat 2008 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder