Cenk kantinde arkadaşlarıyla oturmuş, bir gün önceki şampiyonlar ligi maçından konuşur, bir yandan da çayını yudumlarken birden boynunu dikip önüne gelen görüntüye konsantre oldu. Bir kızı öptüğünü görüyordu. O kadar canlıydı ki her şey, ürperdi. Sonra bir başka sahne geldi aklına. Elele Karaköy’e yürüyorlardı neşe içinde. Bir hüzün; kapkara, sardı benliğini ansızın. İçine süzüldü sıkıntı. Ayağa kalktı aniden. Önündeki plastik çay bardağı devrilip gitti.
“Eyvaah!” dedi arkadaşı Sertan diğerlerine yandık gibisinden bir bakış atarak.
O kimseyi duymadı. Birden önünde belirmişti kızın yüzü.
Şaşkınlık içinde döndü. Yumruklarından ter fışkırırken büyülenmiş gibi ayaklarını sürüyerek yürüdü. Sınıflarından Elvandı bu. Sahneler otoyolda akan arabalardan farksızdı. Yaş yürüdü gözlerine. Hatırlıyordu her şeyi.
Elvan’ın önünde durdu. Birkaç kız daha vardı yanında. Hepsi korku dolu bakışlarını Cenk’e dikmiş, gergin bekledi...
“Elvan,” dedi o titreyerek. “Elvan. Seviyorum seni.”
Kafasını ellerinin arasına gömüp hüngür hüngür ağlamaya başladı kız. Şimdi tekrar gitmesi gerekecekti o büyücüye. Unutma büyüsü bir süre idare edip sonra patlıyordu işte böyle. Ve Cenk’in her zaman olduğu gibi, olay çıkarmaması için dua etmeye başladı hem kendisi hem ikisinin ortak arkadaşları...
10 Şubat 2008 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder