4 Şubat 2008 Pazartesi

BİR ADIM ÖNÜNDE

Mehmet düşünde bir ara sokakta ilerlemekteydi. Taş evler, küçücük yeşil pervazlarla güzel bir yerdi burası. Gökyüzüne baksa, orada beyazlığın içinde mavi bir ay durduğunu da görecekti. Fakat o başka bir şeyin peşindeydi. Kaç gecedir burada buluyordu kendini. Sonra birden yan yoldan bir kız çıkıyor, iki metre önünde salına salına ilerlemeye başlıyordu. Onu izliyordu Mehmet büyülenmiş gibi. Dalga dalga kumral saçları sanki onu da savuruyor, kız arada bir geriye tatlı bir bakış fırlattığında kalbi çılgınca dövmeye başlıyordu göğsünü. Her seferinde, elinden geleni yapsa da en fazla bir kol uzunluğunca yaklaşabiliyordu ona. Dokunmayı bile başaramadan uyanıp, aylardır süren yalnızlığıyla başbaşa, boktan bir sabaha uyanıyordu. Düşlerini kontrol etmenin bir yolunu bulmak için her şeyini verebilirdi. Işığı kapatıp uzandığında yapacaklarını geçiriyordu gözlerinin önünden. Konsantre olmaya çalışıyordu.
Ve bu gece yine aynı yerdeydi işte. Kız çıkıp tatlı bir ışıltı gibi ilerlemeye başladı. İstenç yok olmuştu gözler kapanır kapanmaz. Rüya ona ne sunarsa onu yapıyordu Mehmet. Ama bir an, bir şey takıldı gözlerine. Ayın ışığı bir gölgeyle kesilince kız korkuyla yukarı baktı. O da oraya çevirdi gözlerini ve kendisini gördü ayın içinde. Kocamandı. Diğer yola gir, diye bağırdı oradan. Şaşırdı Mehmet. Kontrol eline geçmişti. Diğer yola sapıp ana caddeye çıktı. Sağa doğru var gücüyle koşturdu ve köşe başında burun buruna geldi kızla. Kaçmaya çalıştı o cilveli bir gülüşle ama çok geçti artık. Mehmet sarılıp kendine çekti kızı. İyice yapışıp sıcaklığını gövdesinde hissetti. Mutluluk öylesine yoğun bir enerjiyle taşıyordu ki, caddedeki arabalara atlayıp ateşler içinde bırakıyordu. Şehir yanarken sıcaklık arttı. Bırakmadı o kızı.
Ve birden gözleri açılıverdi. Odasının duvarlarını taradı sıkıntıyla. Yanına döndüğünde ise şok içinde doğruluverdi. Kız orada, mışıl mışıl uyuyordu. İnanamayıp titreyen elleriyle dokundu. Dünyaya inmiş bir melek denli sıradışıydı güzelliği. Gölgelerin arasında fildişi teni parıltılar saçıyordu. Yavaşça yanaşıp sarıldı ona Mehmet. Kendine çekti usulca. Boynuna bir öpücük kondurdu. “Iıh,” diye tatlı bir ses döküldü kızın ağzından, gerinerek kendisine dönerken. Gözlerini yavaşça araladı. Uzanıp bir öpücük kondurdu Mehmet o tatlı yanaklara. Ve birden gözlerini pörtletip bir tokat çaktı kız ona. Kendini saniyesinde yataktan atıp yolundaki her şeyi devirerek duvara verdi sırtını ve delice bağırmaya başladı. Mehmet panik içinde doğrulup o tiz , hiç tükenmeyen, kahredici çığlıklara kulaklarını kapattı.
Ne yapacağını gerçekten hiç mi hiç bilmiyordu…

Hiç yorum yok: