10 Şubat 2008 Pazar

DOKTORUN ÇİLESİ

Bektaş Mümin operasyona konsantre olmak için müthiş bir çaba sarfediyordu. Zavallı kadın hemen önünde, kıpkırmızı olmuş, nefes alıp vermek ve ıkınmak için kendini zorlayıp dururken devamlı bir gün önce kaybettiği babası geliyordu aklına. Çok seviyordu onu. Aralarında nasıl da müthiş bir ilişki vardı... Ağlamasına ramak kalmıştı ki kadın bağırdı Allahtan. Kafasını sallayıp eğildi hemen. İşte geliyordu bebek. Şeffaf eldivenin yapıştığı uzun, düzgün parmaklarıyla küçücük kafayı tutup çekti. Ve kollarında havaya yükseldi çocuk. Ağlaması için ters çevirip kıçına bir şaplak atmanın zamanı gelmişti.
Ama o da ne?
Gülüyordu bebek kendisine.
Kaldırdı şaşalayarak. Salakça bir hisle sarmalanınca tüyleri diken diken oldu.
Yüzü... Yüzü babasının aynısıydı. Göz kırpışı...
Göbek bağını kesmesiyle çocuğu alıp kaçması bir oldu Bektaş Mümin’in. Kadın, hemşire ve dışarıda bekleyen yakınlar neler olduğunu anlayıp yaygarayı koparana kadar köye giden yolda ilk kilometreleri geride bırakması işten bile değildi. Dünyaya yeniden gelmişken babasını bir başka aileye bırakmaya hiç niyeti yoktu doğrusu...

Hiç yorum yok: